Ben Duydum

TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLANMA VE BORÇ YÖNETİMİ

TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLANMA VE BORÇ YÖNETİMİ

TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLANMA VE BORÇ YÖNETİMİ

Kamu ihtiyacı olan kaynakları ya borçlanma ya da vergi gelirleri yoluyla elde edecektir.

Devletin, diğer bir ifadeyle kamunun, borçlanmasını vergilerden ayıran en önemli özellik ise borçlanmanın kişinin (veya tüzel kişinin) oluruyla yapılmasıdır.

Kamu (devlet) iç borçlanmada bazen gönüllülüğü ortadan kaldırabilmektedir.

1962 yılından sonra Türkiye’de uygulanan Tasarruf Bonoları zorunlu olarak kamu borç vermeye iyi örnektir.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan borçlar ve borç yönetimindeki sorunlar nedeniyle borçlanma konusunda oldukça temkinli davranmıştır.

İkinci Dünya Savaşı döneminde iç ve dış borçlanma konusunda gelişmeler yaşanmıştır.

İlk defa bütçe açıklarının finansmanı için iç borçlanmaya gidilmiştir.

Bütçe açıkları, 1950-1960 döneminde, iç borçların önemli sebeplerinden biri olmuştur.

1960 sonrası dönemde, vergi gelirlerinin hedeflenen kalkınma için yapılan kamu harcamalarını karşılamada yetersiz kalması, iç finansman açığını büyütmüştür.

Cumhuriyetin ilk yıllarından 1970’li yıllara kadar iç borçlanmaya çok fazla başvurulmamıştır.

Bütçe açıkları genellikle Merkez Bankası kaynaklarına başvurularak finanse edilmeye çalışılmıştır.

1980 sonrası dönemde, kamu açıkları ağırlıklı olarak iç borçlanmayla karşılanır hâle gelmiştir.

Yüksek iç borçlanma, borçların sürdürülemez hâle gelmesine yol açmıştır.

2001 yılında yaşanan ekonomik krize bağlı olarak yaşanan daralma ve yüksek kur ayarlamaları gerçekleşmiştir.

Şubat 2001’de yaşanan ekonomik krizin faizler ve borçlanma vadeleri üzerinde yarattığı olumsuz etkiler sonucunda iç borç stoku büyük bir artış göstermiştir.

2001 krizini izleyen yıllarda iç borç stoku nominal olarak artmış olmakla birlikte artış hızı düşmüş, büyüme hızının da yüksekliği sonucunda GSYH içindeki payı da azalmıştır.

Mali istikrarın sağlanmasında borç yönetimi önemli bir politika aracıdır.

Bütçe açıklarının sürdürülebilmesi için borçların da sürdürülebilir olması gerekmektedir.

İyi bir kamu borç yönetimi politikası için borç stokunun faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmalarına karşı hassasiyetinin azalması sağlanmalıdır.

Borç yönetimi mali istikrarı etkilediği gibi, faiz oranları vb. parametreler üzerindeki etkisi nedeniyle para politikasını da etkilemektedir.

Kamu finansmanında vergileme yerine iç borçlanmanın tercih edilmesi, belirli kesimlere kaynak transferi sağlamıştır.

Diğer yandan kamuya borç verenler zenginleşirken, borç vermeyenler fakirleşmiştir.

Borçlanmanın gelir dağılımını bozmaması için reel faiz oranının büyüme hızının üzerine çıkmaması gerekir.

Türkiye’de özellikle yüksek enflasyonist dönemlerde kamunun daha rahat borçlanması için yüksek tutulan reel faiz oranları, özel sektörü yatırım yapmak yerine,
kamuya borç vererek risksiz ve yüksek getiri sağlamaya yönlendirmiştir.

Borç yönetiminde temel amaç, faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmalarını minimum düzeyde etkileyecek borç yüküne sahip olmak ve bunu sürdürebilmektir.

Bu yüzden devletler borç yükünü azaltmak isterler.

Türkiye’de kamu borçlanmasından sorumlu olan birim, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden önce Başbakanlığa bağlı Hazine Müsteşarlığı iken, 2018 yılında yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ile birlikte kamu borçlanmasında sorumlu birim artık Hazine ve Maliye Bakanlığıdır.

Borçlanmada sabit faizli borçlanmaya ağırlık verilmesi, geri ödemede ortalama vadenin uzatılması, likidite riskini azaltmak için güçlü rezerve sahip olmak gibi stratejilerin uygulanması gerekmektedir.

Kamu kesimi iç ve dış borç yükünde çok önemli düşüşler olmuştur.

AB tanımlı kamu borç stokunun GSYH’ya oranına baktığımızda, 2001 yılında %77,9 olan oran 2018 için %31,1 olmuştur.

2008 yılı sonrası birçok AB üyesi ülke için bu oranlar %100’ün üzerine çıkmıştır.

Borç stokunun dış borçlarla ile ilgili kısmı 8. Bölümde ele alındığından, bu bölümde sadece iç borçlarla ilgili konulara yer verilmiştir.

Borç yönetiminin birincil amacı, borç yükünün azaltılmasıdır.

Bunun gerçekleşip gerçekleşmediği ise borç stoku/GSYH göstergesinin takibi ile yapılmaktadır.

Borç stokunun GSYH’ya oranı 2001’de %78 iken, 2018’da %31’e düşmüştür.

Türkiye kamu borç yükünün sürdürülebilirliğinde başarılı olmuştur.

2001-2018 döneminde borç yükündeki azalmada faiz harcamalarındaki düşüş birincil etkendir.

Faiz harcamalarındaki azalma ise bütçe dengesi ve faiz dışı dengeyi olumlu etkilemektedir.

Borç yükündeki bu azalma aynı zamanda faiz oranları, döviz kurları ve likidite dalgalanmaları gibi ekonomiyi yakından etkileyen para politikası parametreleri açısından da olumludur.

 

 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ