Ben Duydum

İrade Serbestisi (Özerkliği)

İrade Serbestisi (Özerkliği)

İrade Serbestisi (Özerkliği)

Borçlar Hukukuna hâkim olan temel ilkelerden en önemlisi irade özerkliğidir.
Sözleşme özgürlüğünü ifade eden bu ilkenin iki yönü bulunur:

1) Sözleşme yapıp- yapmama özgürlüğü ve
2) sözleşmenin konusunu belirleme ve içeriğini serbestçe düzenleme özgürlüğü.

Sözleşme özgürlüğünün ilk yönü kişinin, dilediği kimse ile sözleşme yapmakta özgür olduğunu diğer bir ifadeyle istemediği kimse ile sözleşme yapmaya zorlanamayacağını ifade eder.
Sözleşme özgürlüğünün tip serbestisi de denilen ikinci yönü ise kişinin sözleşmenin konusunu dilediği gibi, dilediği tipte belirleme ve düzenleme özgürlüğünü ifade eder.

Taraflar kanunda düzenlenmiş bir tipe (satım, kira, bağışlama gibi) uygun sözleşme yapabilecekleri gibi bu tipi belirleyerek kanuna atıfta da bulunabilir.
Bunun yerine kanunda düzenlenen belirli tipteki sözleşmeleri birleştirmek (bileşik sözleşme) veya karıştırmak (karma sözleşme) suretiyle yeni bir sözleşme de yapabilirler. Tarafların yasada hiçbir şekilde öngörülmemiş (isimsiz) bir sözleşme tipini özgürce belirleyerek böyle bir sözleşmenin (kendine özgü sözleşme) tarafı olmaları da mümkündür.

Sözleşme özgürlüğü anayasal bir haktır ancak bu kuralın tam bir eşitlik içinde uygulanması çeşitli açılardan farklı durumlarda bulunan insanlar arasında adaletsizliğe yol açabilir.
Kişiler arasında mali güçleri, bilgileri, yetenekleri, belirli hukuki veya ticari işlerle haşir-neşir olup olmamaları gibi pek çok açıdan farklılıklar bulunur.
Hukuk düzeni bazı duyarlı sayılan alanlarda sözleşme özgürlüğüne müdahale ederek daha zayıf ve güçsüz olan tarafı korumak için tedbirler alır.

Tüketicilerin korunması için sözleşme içeriği ve şekline getirilen kısıtlamalar; kira sözleşmelerine, iş akitlerine yapılan müdahaleler bu türden tedbirlere örnek gösterilebilir.
Elektrik, telefon, posta, su dağıtımı yapan şirketlerin önceden belirlenen şartları yerine getiren herkesle sözleşme yapmak zorunda olması da sözleşme özgürlüğüne getirilen kısıtlamalardandır.

Bu, kamu hukukundan doğan bir sözleşme yapma zorunluluğudur.
Sözleşme yapma zorunluluğu dürüstlük kuralından da doğabilir.
Özellikle belirli bir bölgedeki fiili tekel durumunda olan otel, lokanta gibi işletmelerin, haklı bir sebep olmadıkça herkesle sözleşme yapma zorunlulukları bulunduğu söylenebilir.

Kamu hukukundan kaynaklanan engelli ve hükümlü çalıştırmaya yönelik düzenleme için İş K. m. 30 okunmalıdır.
Özel hukuk kaynaklı sözleşme zorunluluğuna örnek olarak TKHK m. 6 okunabilir. Ayrıca Karayolu Taşıma K. m. 5/IV ve TTK m. 1483’e de bakılabilir.
Ön sözleşme, bir sözleşmenin sonraki bir tarihte kurulması geçerli olarak borçlanılabilir (TBK m. 29).

Bu sözleşme, sözleşme yapma zorunluluğu doğurur ancak bu zorunluluk önceki bir sözleşmeden doğduğu için tam anlamıyla sözleşme yapma zorunluluğundan söz edilemez çünkü borçlu, iradi olarak böyle bir borç altına girmiştir.

Şu hususa dikkat edilmelidir:
Ön sözleşme ancak borç doğuran sözleşme kurulması için yapılabilir.
Bir tasarruf işleminin taahhüt edildiği sözleşmeye ön sözleşme denilmez.

Örneğin, bir taşınırın mülkiyetini devir borcu doğuran sözleşme, ön sözleşme değil borçlandırıcı bir sözleşmedir çünkü bu sözleşme ile mülkiyeti devretme (tasarruf işlemini yapma) borcu üstlenilmektedir.
Buna karşılık doğrudan doğruya bir taşınmazın devri borcunu doğurmayan, bu borcu doğuracak bir sözleşmenin yapılması borcunu içeren taşınmaz satış vaadi, bu anlamda bir ön sözleşmedir.

Böyle bir sözleşmenin ifası için açılan dava sonucunda verilecek hüküm, asıl sözleşmenin kurulması için gerekli irade beyanı yerine geçer.
Uygulamada hâkim TMK m. 716 gereğince mülkiyetin alacaklıya geçmesine dair karar vermektedir.

Sonuçları arasında pratik bir fark bulunmaması nedeni ile öğretide satış vaadinin de aslında ön sözleşme değil, mülkiyeti devir borcu doğuran satış sözleşmesi olduğu görüşü de savunulmaktadır.

Madde 716 Tescili İsteme Hakkı: “Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.”

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ