Ben Duydum

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Sanayileşmeye Yönelik Politikalar (1)

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Sanayileşmeye Yönelik Politikalar (1)

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Sanayileşmeye Yönelik Politikalar (1)

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk, etrafındaki milliyetçi kadro ile birlikte, Anadolu halkının gerçek kurtuluşunun ancak ekonomik zaferlerin kazanılması ile mümkün olabileceğini savunmaktaydı.

Nitekim, Büyük Zaferin kazanılmasından kısa bir süre sonra ve Cumhuriyet ilan edilmeden önce 17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde Mustafa Kemal şöyle demektedir:

“Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olamaz, az zamanda söner.

Bu sebeple en kuvvetli, en parlak zaferlerimizin dahi temin edebileceği faydalı sonuçları temin etmek için iktisadiyatımızın, iktisadi egemenliğimizin sağlanması, kuvvetlendirilmesi zorunludur…

Yeni Türkiye’mizi layık olduğu mertebeye çıkarmak için vakit geçirmeden iktisadiyatımıza önem vermek zorundayız”.

Mustafa Kemal’in “İktisadiyatımıza önem vermek zorundayız” derken belirtmek istediği gerçek, sanayileşmeydi.

Ekonomik gelişme, sanayileşme olmadan başarılamazdı.

Bu görüşünü şöyle açıklamıştır: “Sanayileşme en ileri ve gelişmiş Türkiye’ye ulaşmak için en kısa yoldur. Vatan savunması buna bağlıdır.”

Büyük Önder ve yakın çevresi, tarımı ihmal etmeden sanayileşmeye önem vermişlerdir.

O yıllarda ekonomide tarımın ağırlığı bilindiği için sanayileşmenin başarılması için sektörün desteklenmesinin kaçınılmaz olduğunu herkes bilmekteydi.

Osmanlı’dan devralınan az sayıda sanayi kuruluşunun, yüksek düzeydeki rekabetten korunması ve sanayi sektörünün gelişebilmesi için, Türkiye İktisat Kongresi’ne katılan sanayiciler, gümrük tarifeleri artırılarak sanayinin dış rekabetten korunmasını istemişlerdir.

Ayrıca, Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmasını, bir sanayi bankasının kurulmasını, makine araç ve gereç ithaline vergi bağışıklığı sağlanmasını da talep etmişlerdir.

9 Nisan 1924 tarihinde çıkarılan bir yasa ile ihracata dönük sanayilerin kullandıkları ithal hammaddeleri gümrük vergisinden muaf tutulmuş, 1924 yılında Türkiye İş Bankası, 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuş, 1929 yılında da etkili bir gümrük korumacılığı başlatılmıştır.

Gümrük korumasına geç başlanılmasının sebebi, Lozan Barış Anlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin gümrük tarifelerini 5 yıl süreyle 24 Ağustos 1928’e kadar, 1 Eylül 1916 tarihinde olduğu seviyede tutma yükümlülüğüdür.

Hükûmet, yerli sanayicilerin üretimini iç vergilerden muaf tutarak, prim ödeyerek, ucuz kredi sağlayarak, ithal malları üzerine tüketim vergisi koyarak korumuş ve Ekim 1929 tarihinde de spesifik tarifeler uygulayarak etkili bir koruma sağlamıştır.

İthalattan alınan tüm vergilerin oranı Ekim 1929’da %26 iken, bu oran bir yıl sonra %38’e yükseltilmiştir.

Yeni spesifik tarifede bütün tarım makine, araç ve gereçleri bu sektörde makineleşmeyi teşvik etmek için gümrükten muaf tutulmuştur.

Ayrıca, ulaştırma araçlarıyla, ülkede üretilmeyen sınai hammaddelerdeki spesifik vergi oranları düşürülmüş, buna karşılık tekstil, gıda, deri çimento, ağaç ürünleri, nihai tüketim malları ile yeni gelişmekte olan yerli sanayilere rakip ithal malları üzerindeki nominal vergi oranları yükseltilmiştir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında izlenen temel ekonomi politikası ilke olarak, özel girişim eliyle serbest piyasa şartlarında sanayileşmeyi esas almaktadır.

Devlet, özel girişimi desteklemiş, fakat özel sektörün yetersiz kaldığı, karlı bulmadığı alanlarda ekonomiye müdahale ederek yatırım yapmıştır.

Bunun tipik örneği, 5 Nisan 1925 tarihinde çıkarılan 601 sayılı Yasa ile şeker sanayisine yatırım yapacak özel girişimcilere önemli ayrıcalıklar sağlanmasıdır.

Hükûmet, 1927 yılında eski 1913 tarihli yasayı (kanunu) gözden geçirip genişleterek gelecek 15 yıl için Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu yeniden yürürlüğe koymuştur.

1913 yılındaki yasa, Osmanlı Devleti’nde sanayi sektörünü o günkü şartlarda önemli ölçüde teşvik etmiştir.

Nitekim 1913’te 239 kuruluş bu yasadan yararlanırken, 1923 yılında rakam 342 olmuş ve 1927’de ise 470’e yükselmiştir.

Mayıs 1927 tarihli 1055 sayılı yeni Teşvik-i Sanayi Kanunu 15 yıl boyunca imalat ve madencilik sanayilerindeki kuruluşlara önemli teşvikler getirmiştir.

1932 yılında İnhisarlar Umum Müdürlüğü isimli devlet tekeli kuruluncaya kadar, Türkiye’de tütün, ispirtolu içkiler, tuz, barut ve patlayıcı maddelere
ilişkin tekeller ayrı kuruluşlarca yürütülmüştür.

Osmanlı Devleti’nde tütün, içki ve tuz tekelleri, Osmanlıların dış borçlarına karşılık yabancı özel kişilerin imtiyazına verilmiş ve daha sonra Düyun-u Umumiye İdaresi oluşturularak bu İdare’nin imtiyazına bırakılmıştı.

Tütün, ispirto ve ispirtolu içkiler ile tuz 1932’de, barut ve patlayıcı maddeler 1934’te, bira 1939’da, çay ve kahve 1942’de ve kibrit 1946’de devlet tekeli altına alınmıştır.

Daha sonra 1942’de şarap, 1946’da kahve, 1952’de kibrit ve bira, 1956’da barut ve patlayıcı maddeler üzerindeki tekeller kaldırılarak, bu maddelerin üretim ve satışı serbest bırakılmıştır.

Kahve ithali 1960 yılında kararname ile tekel altına alınmış ise de, 1976’da bir başka kararname ile serbest bırakılmıştır.

1980’e kadar kahve ithali Tekel Genel Müdürlüğü’nce yapılmıştır.

1981 yılı İthalat Rejimi Kararında kahve ithali fon ödenmek suretiyle serbest bırakılmıştır.

1973’te Çay Tekeli, Çay Kurumu Genel Müdürlüğüne devredilmiş, daha sonra bu tekel de kaldırılmıştır.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ