Ben Duydum

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile 4857 Sayılı İş Kanunu Arasındaki İlişkilerle ilgili Kavramlar ve Tanımları

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile 4857 Sayılı İş Kanunu Arasındaki İlişkilerle ilgili Kavramlar ve Tanımları

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile 4857 Sayılı İş Kanunu Arasındaki İlişkilerle ilgili

Kavramlar ve Tanımları

Her ne kadar 6331 sayılı Kanun ve 4857 sayılı Kanun, esas itibarıyla aynı terminolojiyi kullansa da, 6331 sayılı Kanun’un amacı, bazı kavramların daha farklı bir şekilde tanımlanmasını ve bazı yeni kavramların oluşturulmasını zorunlu kılmıştır.

İki Kanun arasındaki özel kanun-genel kanun ilişkisinden dolayı, 6331 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı uyuşmazlıklar bakımından, 4857 sayılı Kanun’dan farklılaşan tanımların ve kavramların bulunduğu hallerde, 6331 sayılı Kanun’daki kavramların ve tanımların dikkate alınması gerekmektedir.

Çalışan Genel Olarak

6331 sayılı Kanun’un amacı, şu şekilde ifade edilmiştir: “Bu Kanunun amacı; işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir.”
Kanun koyucu bu kanunla tek başına işçinin değil, genel olarak işyerinde istihdam edilen herkesin sağlığının ve güvenliğinin korunmasını hedeflemiştir.

Bu amaçla da, İş Kanunu’nda yer alan “işçi” kavramından daha kapsayıcı bir kavrama ihtiyaç duymuştur.
Hem işçileri hem de işçi haricindeki kişileri (çırak, stajyer, işyeri hekimi vb.) kapsaması bakımından, “çalışan” kavramı bu yöndeki ihtiyacı karşılamış bulunmaktadır.
İş Kanunu’nda işçi, “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi” olarak tanımlanmıştır (4857 sa. K. m. 2/I).

Bu tanıma göre, işyeri bünyesinde herhangi bir iş kapsamında çalışan /iş gören, fakat iş sözleşmesi akdetmemiş kişiler hakkında İş Kanunu hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.
Buna karşılık 6331 sa. K. m.3/I-b’de, “Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişi” ifadesiyle yer alan çalışan kavramı, taraflar arasında bir iş sözleşmesinin bulunmasını aramamış, işyeri bünyesinde istihdam edilmeyi çalışan olarak nitelendirilmek ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına girmek bakımından
yeterli kabul etmiştir.

İş Sözleşmesine Dayanarak Çalışan Kişiler

Her ne kadar çalışan kavramı kapsamına girebilmek için taraflar arasında iş sözleşmesi bulunması şartı aranmasa da, iş sözleşmesi kapsamında çalışan kişiler, bu kavramın içerisinde yer alan grupların en başında gelmektedir.

Taraflar arasında iş sözleşmesi bulunması şartı aranmadığından, iş sözleşmesinin türünün, süresinin, şeklinin ve hangi iş kanunu kapsamında akdedildiğinin de çalışan kavramının kapsamına girebilmek bakımından önemi bulunmamaktadır.

Bu sebeple, Deniz İş Kanunu veya Basın İş Kanunu kapsamında iş sözleşmesinin tarafı olarak çalışan gemi adamlarının veya gazetecilerin “işçi” niteliğini haiz olmamaları, “çalışan” olarak nitelendirilmelerinin önüne geçmemektedir.

Kamu Görevlileri

Kamu görevlileri veya öğretide yer alan ifadesiyle kamu çalışanları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olmaları, iş sözleşmesi kapsamında istihdam edilmemeleri ve bu sebeple de işçi olarak tanımlanamamaları sebebiyle, İş Kanunları kapsamına girmemektedir.

Bununla birlikte kamu çalışanları, çalıştıkları işyerlerinde uygulanacak ve uygulanması gereken iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hak ve yükümlülükler bakımından 6331 sayılı Kanun’dan önceki dönemde İş Kanunu’nun iş sağlığı ve güvenliği hükümlerine tâbi olmuşlardır.

6331 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte de, Kanun’un kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın bir işyeri bünyesinde çalıştırılan tüm gerçek kişileri kapsamına dâhil ettiğinden, kamu görevlileri iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda 6331 sayılı Kanun hükümlerine tâbi olmuşlardır.

Çırak ve Stajyerler

Çırak ve stajyer kavramlarının tanımlarına İş Kanunu’nda yer verilmemiş olmakla birlikte, bir iş sözleşmesine bağlı olarak çalışmadıklarından, İş Kanunu kapsamına girmemektedirler.
Çırak kavramı, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda şu şekilde tanımlanmıştır; “çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştirilen kişi” dir.

Aynı Kanunda, stajyer kavramının tanımına yer verilmemiş olsa da, staj kavramı tanımlanmıştır; “Yükseköğretim Kurulunca, yükseköğretim kurumlarında verilmekte olan her düzeydeki alana özgü olarak belirlenen teorik ve uygulamalı dersler dışında, öğrencilerin öğretim programlarıyla kazandırılması öngörülen mesleki bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmeleri, sektörü tanımaları, iş hayatına uyumları, gerçek üretim ve hizmet ortamında yetişmeleri amacıyla işletmede yaptıkları mesleki çalışma” dır.

Bu tanımdan yola çıkarak stajyer kavramı, “bir işyerinde yapılan işleri izleyerek bilgisini geliştirmek için işveren yanında çalışan kişi” olarak tanımlanabilecektir.
6331 sayılı Kanun, çırak ve stajyerleri de kapsamına almıştır. Zira çırak ve stajyerler, her ne kadar bir iş sözleşmesine bağlı olarak çalışmasalar da işyerinde işçiler için doğabilecek iş sağlığı ve güvenliği risklerine çırak ve stajyerler de maruz kalabileceklerinden, kanun koyucu çırak ve stajyerleri de yerinde bir tercihle, 6331 sayılı Kanun kapsamına almıştır.

Ödünç (Geçici) İşçi

Ödünç (geçici) iş kavramı, 6331 sayılı Kanun’da tanımlanmamıştır.
Bu sebeple, kavramın tanımı bakımından İş Kanunu m. 7/1’deki “Geçici iş ilişkisi, özel istihdam bürosu aracılığıyla ya da holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde görevlendirme yapılmak suretiyle kurulabilir” ifadesi esas alınmaktadır.

Ödünç (geçici) iş ilişkisi kapsamında çalışan ödünç (geçici) işçiler, bir iş sözleşmesine bağlı olarak çalıştıklarından, 6331 sayılı Kanun kapsamına giren başlıca gruplar arasında yer almaktadırlar. İşyerlerinin geçici süreyle de olsa değiştirilmesi, bu Kanun kapsamına girmeyi engellememektedir. Zira ödünç (geçici) işçi, farklı bir işyerinde de olsa, bir işyeri bünyesinde çalışmasını sürdürmektedir.

İşveren

İşveren tanımı bakımından 6331 ve 4857 sayılı Kanunlar önemli ölçüde benzeşmektedir.
Nitekim kavram 6331 sayılı Kanun’da; “çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar” şeklinde tanımlanmaktayken, 4857 sayılı Kanun’da;
“Bir iş sözleşmesine dayanarak … işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar” ifadesiyle tanımlanmıştır.

Her iki tanımda da, gerçek ve tüzel kişilerin işveren olabilecekleri düzenlenmiştir.

Bununla birlikte, istihdam edilen kişi ve bu kişinin hangi hukuki çerçevede istihdam edildiği her iki Kanun’un işveren kavramına nasıl baktığını ortaya koymaktadır. Zira 6331 sayılı Kanun, işverenlik sıfatının kazanılabilmesi için iş sözleşmesiyle işçi istihdam etme şartını aramazken, İş Kanunu, iş sözleşmesi haricindeki sözleşmelerle gerçek kişileri istihdam edenleri işveren
olarak nitelendirmemiştir.

Alt İşveren

6331 sayılı Kanun’da alt işveren kavramı tanımlanmamıştır.
İş Kanunu m. 2/VI’ da yer verilen tanım, 6331 sayılı Kanun bakımından da geçerlidir.

Buna göre, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran” kişi, alt işverendir.

Uygulamada alt işverenlik kurumu, kanunu dolanmak amacıyla sıkça kötüye kullanılmıştır.

Özellikle ağır ve tehlikeli işlerde, asıl işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği maliyetlerinden kaçınmak için alt işverenliği kullandıkları görüldüğünden, 6331 sayılı Kanun’da asıl işveren-alt işveren ilişkisinde tarafların iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinden dolayı sorumluluğuna ilişkin İş Kanunu’ndakinden daha detaylı hükümlere yer verilmiştir.

İşveren Vekili

İşveren vekilinin tanımına 6331 sayılı Kanun’da yer verilmediğinden, İş Kanunu m. 2/IV’ teki “işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir” tanımı esas alınmaktadır.

Ancak, 6331 sayılı Kanun’da işveren vekilleri, tıpkı 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda olduğu gibi, Kanun’un uygulanması bakımından işveren sayılmaktadırlar (6331 sa. K. m. 3/2).

İşveren vekillerinin 6331 sayılı Kanun uygulaması bakımından işveren sayılmaları, işyerindeki çalışan sayısı belirlenirken bunların da dikkate alınıp alınmayacağı sorusunun doğmasına yol açmaktadır.

Bu noktada, işveren vekillerinin de iş sözleşmesine bağlı olarak işyerinde istihdam edildikleri dikkate alınarak, çalışan sayısına dâhil edilmeleri gerektiği sonucuna varılmalıdır.

İşyeri

İşyeri kavramı hem 6331 sayılı Kanun’da hem de İş Kanunu’nda tanımlanmış olmakla birlikte, her iki kanundaki tanım da önemli ölçüde birbirinin aynıdır.

Nitekim İş Kanunu’nda

“İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir” (m. 2/III) ve

“İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır” (m. 2/IV)

hükümleriyle, 6331 sayılı Kanun m. 3/1-h hükmü;

“Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu”,

anlam ve lâfız itibarıyla -“çalışan” ve “işçi” kavramları dışında- aynıdır.

 

 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ