Ben Duydum

Aşırı Yararlanmanın Subjektif Unsuru

Aşırı Yararlanmanın Subjektif Unsuru

Aşırı Yararlanmanın Subjektif Unsuru

Aşırı yararlanmanın subjektif unsuru; taraflardan birinde belirli bir zayıflık durumunun bulunması ve bu durumun, sömürülmesine yol açan sözleşmeyi kurmasının nedeni olmasıdır.
Şu hâlde edimler arasındaki aşırı oransızlık (objektif unsur) gerçekleşse bile subjektif koşul gerçekleşmedikçe aşırı yararlanmadan söz edilemez.
Kanun koyucu üç ayrı zayıflık durumunu söz konusu etmiştir:
1) Zor durumda bulunmak (müzayaka hâli),
2) Düşüncesizlik,
3) Deneyimsizlik.

Bunların TBK m. 28’de sınırlayıcı olarak gösterildiği, bunların dışında kalan bir sebebe dayanılarak aşırı yararlanma hükümlerine başvurulamayacağı genellikle kabul edilmektedir.
İsviçre’de ise bunların örnek olarak gösterildiği görüşü hâkimdir ancak bu örneklerin TBK m. 28 hükmünde sayılan zayıflık durumlarından birine dahil edilmesi mümkündür.

Zor durumda bulunma:

Sözleşme taraflarından birinin sömürülmeye elverişli olma durumunu ifade eder.
Bu durumda bulunan gerçek veya tüzel kişi, içinde bulunduğu zor durum nedeniyle aleyhine aşırı dengesizlik oluşturan edimi üstlenmekten kaçınamamaktadır.
Zor durumun mutlaka ekonomik koşullarla ilgili olması gerekmez.

Sağlıkla ilgili, ruhsal veya ailevi hatta politik sebeplerden de kaynaklanabilir.
Maddi darlık içinde bulunan kimsenin bir malını haraç mezat satması birinci duruma, bir ilaca ihtiyacından dolayı çok para ödeyerek satın almak ikinci duruma örnek gösterilebilir.

Sömürülen tarafın zor durumda olduğuna inanması yeterlidir; gerçekten zor durumda olması gerekmez.
Yargıtay, ekonomik durumu iyi olan ancak eşini ve çocuğunu kaybetmiş birinin yalnızlıktan kurtulmak için edimler arasında dengesizlik bulunan bir sözleşme yapmasını zor durumda bulunma koşulu bakımından yeterli saymıştır.

Yakınların zor durumda olması sözleşme tarafını da zor durumda bıraktığı takdirde yine bu şart gerçekleşmiş sayılır.
Eşinin borcu nedeniyle taşınmazını çok düşük değere satmak zorunda kalan birinin durumu böyledir.
Zor durumun sonradan kalkmış olması aşırı yararlanmayı ortadan kaldırmaz, hak düşürücü sürenin başlamasına yol açar.

Düşüncesizlik:

İşlerin dikkatsizce, önünü arkasını hesaplamadan karar vererek yürüten kimse düşüncesizlikle hareket etmektedir.
Bunun için kişinin patolojik bir durumda bulunması veya mizaç bozukluğunun olması gerekmez.

Sözleşme ilişkisi kurulurken herhangi bir sebeple, düşüncesiz ve tasasız hareket ederek edimler arasında kendi aleyhine açık oransızlığa neden olan kimse düşüncesizlikle hareket etmektedir.

Dolayısıyla sadece somut olayda düşüncesizce davranan, bunun dışında genellikle tedbirli olan bir kişi de aşırı yararlanmaya maruz kalabilir.
İsviçre Federal Mahkemesi, evlenmeyi umduğu genç bir kadının taşınmazını değerinden çok daha yükseğe satın almaya razı olan yaşlı erkeğin aşırı yararlanmaya maruz kaldığına hükmetmiştir (BGE 61 II 31).

Yargıtay da anlaşmazlığa düştüğü kızına sinirlenerek taşınmazlarını yeğenlerine bağışlarcasına devreden babanın düşüncesizlikle hareket ettiğini kabul etmiştir (HGK, 12.2.1969, 966/1-20).

Deneyimsizlik:

Sözleşmenin kurulduğu sırada sözleşmeyi doğru bir şekilde değerlendirecek, edimler arasındaki dengenin kendisi aleyhine bozulmasına neden olan sözleşme koşullarını idrak edebilecek bilgiye sahip olmama durumudur.

Dolayısıyla düşüncesiz sayılmayacak bir kişi deneyimsizliği sebebiyle sömürülmüşse aşırı yararlanmanın varlığına yine de hükmedilmelidir.
Örneğin hayatı ticaretle geçen birinin, evi için bir malzeme alması sırasında deneyimsiz sayılması mümkündür.

Özellikle teknolojideki yenilikler karşısında genelde deneyimli kabul edilebilecek kimselerin de deneyimsiz sayılabilecekleri kabul edilmektedir.

Sömürmenin Varlığı:

Yukarıda açıklanan koşullar gerçekleşmiş olsa bile karşı taraf sömürme bilinciyle hareket etmedikçe aşırı yararlanmanın varlığı kabul edilmez.
Yani sömüren, karşı tarafın zayıflığını bilmeli ve bundan bilinçli olarak yararlanmış olmalıdır.

Bu koşulun gerçekleşmesi bakımından, sömürenin gerekli özeni gösterseydi bu durumu öğrenecek olması yetmez.
Fiilen karşı tarafın zayıflık durumundan yararlanma kastının varlığı da ispatlanmalıdır ancak edimler arasındaki oransızlık çok büyük olduğunda, bundan yararlanan kimsenin sömürü bilincine sahip olduğunu konusunda fiili bir karinenin varlığı kabul edilmelidir.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ