Ben Duydum

Osmanlı Devleti’nde Sanayi Sektörünün Gelişimi

Osmanlı Devleti’nde Sanayi Sektörünün Gelişimi

Osmanlı Devleti’nde Sanayi Sektörünün Gelişimi

Osmanlı Devleti’nin ekonomisi tarıma dayalı bir yapıda olduğu için, sanayi sektörü ikinci planda kalmış ve içinde bulunulan şartlarda sanayileşme çabaları başarıya ulaşamamıştır.

Türkiye’nin sanayileşme seviyesinin, Batılı gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmasının en önemli sebebi budur.

Batıda sanayi devrimi başlamadan önce 15-18’inci yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biriydi.

Lonca örgütlenmesiyle çinicilik, dokumacılık ve gemi yapımı alanlarında oldukça ileri bir durumdaydı.

İngiltere’de 18’inci yüzyıl ortalarında buharın makineye uygulanması sonucunda başlayan sanayi devriminden Osmanlılar gereken dersleri çıkaramamıştır.

Bu durum sanayileşme sürecinin ülkede başlamasını engellemiştir.

Böylece, ekonomide makine gücüne dayanan bir sanayi kurulamamış, geleneksel sisteme dayanan yerli sanayi de hızla gerilemiş ve Osmanlı Devleti sanayileşen Batı ülkelerinin gerisinde kalmıştır.

Ancak, Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki dönemde sanayileşme süreci hızlanmış ve Türkiye 2000’li yıllarda Meksika, Brezilya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Çin ve Hindistan gibi yeni sanayileşen ülkeler arasına katılmıştır.

Sanayi Devrimi Avrupa’da 18’inci yüzyılda buhar gücüyle çalışan makinelerin sanayi sektörünü yaratması sonucunda ortaya çıkmıştır.

Başlangıcı, buharlı makinenin bulunuşudur. 1763’te James Watt, İskoçya’da buharla çalışan makineyi icat etmiş ve makine çağının başlamasına yol açmıştır.

1807’de Amerikalı Robert Fulton buharlı makineyi gemilere uygulamış, 1825’te ilk buharlı makine lokomotiflerde kullanılmaya başlanmıştır.

İkinci Meşrutiyet’in 1908’de ilan edilmesiyle, sanayileşme olmadan ülkenin kalkınamayacağını ileri süren devlet adamlarının sayısı artmaya başlamıştır.

Gelişen milliyetçilik akımları, ekonomi alanında da kendini hissettirmiş ve Osmanlı sanayisinin teşvik edilmesinin gerekliliği üzerinde durulmaya başlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı yıla (1914) kadar olan dönem bazı yazarlarca millî iktisat dönemi ortak tanımlanmaktadır.

İkinci Abdülhamit’in iktidarda olduğu dönemde İttihat ve Terakki çevreleri, yöneticilerin sermayeyi gözetme yerine kişilerin mal varlığına göz diktiklerini öne sürmüşlerdir.

1908 devrimi sonucunda iktidara gelen İttihatçıların liberal Maliye Bakanı Mehmet Cavit Bey, Osmanlı topraklarında sermaye birikiminin sınırlı ve dağınık olduğunu belirtmiştir.

Aralık 1913 tarihinde iktidardaki İttihat ve Terakki Hükûmeti sanayileşmeyi teşvik etmek amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu Muvakkatını (Geçici Sanayi Yasasını) yürürlüğe koymuştur.

1914 yılında yasanın tüzüğü, 1917’de ise yönetmeliği çıkarılarak kapsamlı bir mevzuat hazırlanmış fakat araya giren Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla bu düzenlemelerden yeterince yararlanılamamıştır.

Bu mevzuat, daha sonra 1927 yılında Türkiye Cumhuriyeti hükûmetince yeniden düzenlenerek yürürlüğe konmuştur.

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında sanayisinin durumu ve gelişimi konusundaki bilgiler, 1913 ve 1915 yıllarında Ticaret ve Ziraat Vekâletleri (Bakanlıkları) tarafından
İstanbul, Bursa, Bandırma, İzmir, Uşak gibi Batı Anadolu’yu kapsayan illerde yapılan sanayi sayımlarına dayanmaktadır.

Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşların sayım sonuçları 1917 yılında yayımlanmıştır.

Buna göre Osmanlı sanayi, tüketim malları üretmekte, ara ve yatırım malları üreten sanayi dallarına sahip bulunmamaktadır.

Sanayinin hammaddesi tarıma dayanmaktadır.

Sanayi kuruluşları aşırı derecede Batı Anadolu’da yoğunlaşmış; bunlardan %55’i İstanbul’da, %22’si İzmir’de toplanmıştır.

Sayımlarda yer alan 264 kuruluştan %19’u devlet veya anonim şirketler gibi tüzel kişilere aitken, %81’i ise gerçek kişilerindir.

Söz konusu 264 sanayi kuruluşunun %20’si Türk ve Müslümanlara ve %80’i Rum, Ermeni, Yahudi ve yabancı olarak gayri Müslimlere aittir.

1915 sayımına göre Osmanlı sanayisinde Türkler, sermayedar ve işçi olarak %15’er oranında yer tutarken, sırasıyla Rumlar %50 ve %60, Ermeniler %20 ve %18 ve Yahudiler %15 ve %7 oranında paya sahiptir.

Büyük sanayi tesisleri, kamu tarafından ordunun ve sanayinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuştur.

Osmanlı sanayisinde, yabancı sermayenin payı düşük, çevirici güç yetersiz ve teknoloji geriydi.

264 sanayi kuruluşunda toplam 20.977 beygir gücünde çevirici güç kullanılmıştı.

Bu gücün %76’sı buhar makinelerinden, %13’ü petrol kullanan içten yanmalı motorlardan ve %6,5’i de elektrik motorlarından sağlanıyordu.

Enerji daha çok kol gücüne dayanıyordu.

Osmanlı Devleti’nde ilk elektrik enerjisi üretim birimi, 1902’de Adana’da kurulmuş ve 1913 yılında İstanbul’da bir benzeri faaliyete geçmiştir.

 

 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ