Kasım 2000, Şubat 2001 Krizleri ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (1)
Kasım 2000, Şubat 2001 Krizleri ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (1)
Türkiye 2000 yılından itibaren artan likidite sıkıntısı, yapısal sorunlar, spekülatif hareketler ve siyasi istikrarsızlığın etkisiyle yıl sonunda tarihinin en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya kalmış, ekonomide 1950 sonrasındaki en büyük daralma yaşanmıştır.
Türkiye’de 1990’lı yıllarda sıcak para girişi ile finanse edilen büyüme, 1998 sonrası uluslararası piyasalarda yaşanan krizlerin ardından sürdürülemez bir nitelik kazanmıştır. 2001’de ekonomik büyüme -%9,5 olarak gerçeklemiş, ekonomi ciddi bir şekilde daralmıştır.
Bütçe açıklarının milli gelir içindeki payı hızla yükselmeye devam etmiş ve %16’ya ulaşmıştır.
Uygulamaya konulan programın sürdürülebilirliğine olan inanç, cari işlemler dengesindeki bozulma, yapısal reformlardaki gecikmeler, bankacılık sektöründeki sorunların etkisiyle azalmış, piyasalardaki devalüasyon beklentisi karşılık görmeyince, yabancı sermaye ülkeyi terk etmeye başlamıştır.
Krizin ortaya çıkışında bankacılık sektöründe yaşanan sıkıntılar önemli role sahiptir. Söz konusu sıkıntılar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Bankaların pasiflerindeki yabancı para ağırlığı (döviz pozisyon açığı),
• Bankaların kaynaklarını yoğun olarak kamu iç borç senetlerinde kullanması,
• Aktif ve pasif kalemleri arasında vade uyumsuzluğu,
• Yasal altyapının finansal serbestleşmeyi takip edememesi,
• Bankaların küçük ölçekli olması ve öz kaynaklarının yeterli olmaması,
• Kamu bankalarının görev zararlarının artması ve
• Özel bankaların önemli kısmının holding ya da grup bankası olması.
1999 sonrasında T’nin aşırı değerlenmesi, bunun uzun vadede sürdürülemeyeceği beklentisini doğurmuştur.
Ekim 2000’de Merkez Bankasının döviz rezervlerinde azalma başlamıştır.
Ayrıca, 2000 yılı başında istikrar programının uygulanmaya başlamasıyla faiz oranları aşırı şekilde düşmüş; takip eden günlerde elinde bol miktarda kamu kâğıdı bulunduran bankalar giderek artan bir likidite sorunu ile karşı karşıya kalmıştır.
Kasım 2000’de bankaların likidite ihtiyaçlarının iyice artması, faiz oranlarını yükseltmiş, döviz talebi artmış ve bir panik havası oluşmuştur.
Bankalararası piyasada çözülemeyen likidite sıkıntısına yönelik Merkez Bankası da ciddi bir tedbir almayınca; bunalımın derinleşmesi, bazı bankaların
(Demirbank vd.) iflası ve bunun bir krize dönüşmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Gelişmeler sonrası bankalararası gecelik faiz oranları %873’e kadar yükselmiş ve ülkeden önemli miktarda sermaye çıkışı olmuştur.
Merkez Bankasının dalgalanmalar karşısında önlem olarak döviz rezervlerini kullanması ve alınan diğer tedbirler ile IMF kaynaklarının kullanılması sonrasında piyasalar bir miktar rahatlamıştır.
19 Şubat 2001 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı arasında Millî Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanan gerginliğin etkisi ile zaten aşırı kırılgan olan piyasalarda daha büyük bir kriz meydana gelmiştir.
Gerginlik piyasalarda etkisini hemen göstermiş
, İMKB bir gün içerisinde %14,6 değer kaybetmiş, Türkiye’den 5 milyar doların üzerinde döviz çıkışı olmuş ve gecelik
faiz oranları %4000’lere kadar yükselmiştir.
Hükûmetin bu gelişmeler karşısında ilk tepkisi, enflasyon ile mücadelede nominal çıpa olarak kullanılan döviz kurunu dalgalanmaya bırakmak olmuştur.
Dalgalı kur sistemine geçişten kısa süre sonra T, dolar karşısında %50’ye yakın değer kaybetmiştir.
Kısa süre içerisinde bu kadar şiddetli dalgalanmalara yol açan kriz, zamanla reel sektör üzerinde de etkisini göstermiştir.
Kamu ve özel tüketim harcamaları azalmış, kapasite kullanım oranları düşmüş, toplam yatırım harcamaları %31,7 nispetinde gerilemiştir.
Sonuç olarak, 2001 yılında millî gelir %9,5 oranında küçülmüştür.
Enflasyon oranı ise istikrar programı kapsamında kurlardaki düzenlemelerin maliyet artırıcı etkisiyle 2000 yılında TEFE bazında %51,4 iken, 2001 yılında %61,6’ya
yükselmiştir.